29 Ocak 2012 Pazar

BATI TARKAYADA DİN İSTİSİMARI VE MÜFTÜ SORUNU NEDİR?

BATI TRAKYA TÜRK’ÜNÜN BİTMEYEN ÇİLESİ DİN BASKILARI

İstanbul’da Fener Rum Patriği arkasına aldığı ABD ve Emperyalist AB devletlerinin gücüyle “Ekümeniklik” iddiasını hala sürdürürken Yunan idaresi, Batı Trakya Türk’lerinin azınlık olarak bırakıldıkları tarihten bugüne kadar dinlerine ve din adamlarına daima düşmanca tavır içinde olmuştur. Batı Trakya Türk Azınlığının din ve vicdan özgürlük ve haklarıyla din kurumları Lozan Antlaşması'nda genel ifadelerle düzenlenmiş olmasına karşın bu Antlaşma hükümleri 1920 tarih ve 2345 sayılı yasa ile Yunan hukuk sisteminin bir parçası haline getirilmiştir.Özelliklede İskeçe ve Gümülcine seçilmiş Müftüleri görevlerinden alınmış yerlerine Yunan Hükümetinin kuklası olan kendilerini Türk kimliği yerine “Pomak” kimliği taşıyan ve Türk değilde Pomak olarak tanımlayan malum Meco Cemali gibi kişiler getirilmiştir.Oysa Yunanistan’da Yasaya göre, Batı-Trakya Türk azınlığı dinsel kurumlarını kendi özgür iradesiyle oluşturmakta ve kendi müftülerini yaptıkları demokratik seçim yoluyla görevlendirmektedir.Yunanistan son dönemde 2345 sayılı yasayı yürürlükten kaldırarak müftülerin atama yoluyla işbaşına getirilmesini öngören yeni bir yasayı yürürlüğe koymuştur. Bu şekilde Atina Antlaşması'nı ihlal eden Yunanistan, 590/77 sayılı yasayla Yunan Kilisesi'ne tanıdığı metropolitleri, 2456/20 sayılı yasayla Yahudi cemaatlerine tanıdığı hahamlarını seçme hakkını Türk Azınlığından esirgeyerek azınlıklara diğer vatandaşlara tanınan hakların tamamının tanınacağını amir Lozan Antlaşması'nın 40. maddesini de ihlal etmektedir.

Yunan Hükümetinin, Müslüman topluluğun müftülerinin atanması konusundaki tutumu da, azınlığın insan haklarının ihlalini gösteren en utanç verici tutumlardan biridir. Halihazırda, İskeçe ve Gümülci’ne de, ikişer müftü bulunmaktadır. Bunlardan biri Yunan Hükümetince, tüm antlaşmalar hilafına, yasadışı olarak "ATANMIŞ MÜFTÜ", diğeri de Türk azınlık mensuplarınca, antlaşmalara uygun olarak, yasal olarak "SEÇİLMİŞ MÜFTÜ’DÜR". Seçilmiş müftüler, müteaddit defalar müftü ünvanını yazılı olarak kullandıklarından dolayı, “sahtekarlıkla" itham edilmişler ve mahkeme önüne çıkarılarak, hüküm giydirilmişlerdir. 1990'da ise Yunanistan, Atina Antlaşması'nın hilafına, 2345 sayılı yasanın lav edilmesini öngören, bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarttı buna göre müftülerin seçimi, Batı Trakya illerin Valilerince atanmasına karar verildi. Söz konusu Kararname, hem Atina Antlaşmasına hem de Lozan Antlaşmasına aykırı olmasına rağmen bugünde hala uygulanmaktadır.Avrupa Birliği Üyesi olan bu Ülkede yaşayan Türk azınlığı yıllardan beri şikayetçi olduğu bu konuda hala net bir çözüm getirilmemiştir.

Lozan Antlaşması'nın 40. maddesi uyarınca, Batı Trakya Türk Azınlığının giderlerini kendileri karşılamak üzere, her türlü hayır kurumları, dinsel ve sosyal kurumlar, her türlü okullar ve buna benzer öğretim ve eğitim kurumları kurmak, yönetmek ve denetlemek ve buralarda kendi dillerini serbestçe kullanmak ve dinsel ayinlerini serbestçe yapmak konularında eşit hakka sahip olmaları öngörülmüştür. Osmanlıdan kalan Cemaat İdareleri'nin devamı niteliğinde olan Vakıfların yönetimi, daha önce de açıkladığımız gibi yasa gereğince Yunan Resmi makamlarının yetkileri içinde bırakılmıştır. Bu yasa vakıfları ekonomik anlamda kıskaç içine sokarken, bir okul ya da bir caminin yaşamasını amaçlayan küçük yardım kuruluşlarını da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getirmiştir. Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi bu yasa gerek Batı Trakya Türk cemaatinin gerekse Türkiye'nin şiddetli protestolarıyla karşılandığından on yıl kadar tam anlamıyla yürürlüğe girememiştir. Ancak 1991 yılı başında ilan edilen bir kararnameyle yasanın hükümleri uygulamaya konmuştur. Buna karşılık olarak Türkiye’de ki Rumlara ait Vakıf malları geri verilmesi hakkında kanun çıkarılmış ve yakın zamanda geri verilmesi sağlanacaktır.1091 sayılı kanunla 1980 yılından itibaren Vakıf İdaresine seçilecek şahıslar yine Hıristiyan Ortodoks yöneticiler tarafından atanmaya başlanmıştır. Bu zamana kadar Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığı tarafından seçilenler böylece tasfiye edilmiştir.Ata yadigarı, dini kurumlarımızın yegane gelir kaynaklan vakıflarımızın, kendimizin güveneceği ve emanet edebileceğimiz insanlara teslim edileceğinden endişe eden Yunanistan idarecileri sadece ve sadece yukarıda anlatılan karanlık amaçlarına din kalıpları içerisinde hizmet edecek ikiyüzlü satılık insanları Türk ve Müslüman Toplumu'nun iradesi hilafına oralara tayin etmektedirler.87 yıllık azınlık hayatımızda yeni temeller üzerine tek bir cami yaptırmamışlar hatta olanların tamirine bile izin vermemişlerdir. Osmanlı döneminden kalma ve artık ihtiyaca cevap veremeyen köylerdeki Camilerimizi tamir bile ettirmemişlerdir.Ecdat yadigarı ve artık tarihe mal olmuş birer eser niteliğinden başka bir değeri olmayan tekke, minare, zaviye, çeşme ve türbelerimiz de bulunduğu yerlerde yerle bir edilmiştir.

Birçok arazi hala Osmanlı döneminden kalma tapularla belirlenmektedir. Tabii zamanla miras yoluyla bölünmeler dolayısıyla dönümlerce arazi kaybolmaktadır. Ayrıca tek yazılı senet olan bu tapular tanınmayarak Türk azınlığa ait toprakları devlet mülkü sayılmaktadır. Azınlık Türkleri geçen alım satım izni dolayısıyla mallarını sadece Yunanlılara satmak zorunda bırakılmaktadır.Özellikle Gümülci’ne de Rodopi Dağları eteklerindeki Yaka köylerinde yaşayan Türklere ait ekilebilir verimli araziler tabiri caizse insan diksen insan yetişir denen araziler son 25 yıldan beri “Üniversite açmak”, “Yeni Sanayi bölgesi kurmak” veya “Askeri saha” gerekçesi ile istimlak edilmiştir, istimlak bedeli olarak da ekilemez bölgedeki bir çorak arazi parçası verilmektedir.Hatta son zamanda Osmanlıdan kalma Türk Mezarlığı alanı kamulaştırılarak üzerine bina inşa edilmek istenmektedir.1923'ten sonra Batı Trakya'daki araziler Yunan devleti tarafından dramatik bir şekilde azınlık aleyhine değişmiştir. Lozan Barış Konferansı'nın resmi istatistiklerine göre, 1923'te Batı Trakya Müslüman Türk Azınlığının elindeki araziler bölgenin % 84'ünü oluştururken günümüzde bu oran % 25'in altına düşmüştür. Bu mülkiyet oranı değişikliğinin ardındaki en büyük neden, Yunan kökenli vatandaşlara, son derece avantajlı krediler sunulması suretiyle, Türk azınlık mensuplarından taşınmaz mal alımının teşvik edilmesi, kamulaştırma ve toprak bütünleştirmesi, adıyla Osmanlı tapularının ve mülkiyetlerinin tanınmaması, keyfi olarak işgal edildikleri gerekçesiyle, Türk azınlığının topraklarına el konması, eski Sovyetler Birliği Cumhuriyetlerinden Gürcistan’dan Ermenistan’dan vs. ülkelerden getirtilen Yunan asıllı göçmenleri bölgeye yerleştirilmesidir. Azınlık mensupları arasında ve mal mülk alım-satımı ile Yunan kökenlilerle Azınlık mensupları arasındaki mal alım-satımı da çeşitli Yunan yasalarıyla kısıtlanmıştır.

Hiç yorum yok: