29 Ocak 2012 Pazar

BATI TRAKYA'DA KİMLİK VE EĞİTİM SORUNU NEDİR?

TÜRKİYE +YUNANİSTAN VE BATI –TRAKYA SORUNU

Kurtuluş Savaşında Emperyalizme karşı verilen Bağımsızlık Mücadelesinin zaferle sonuçlanması ve T.C. Devleti'nin kurulmasını izleyen yıllarda Büyük kurtarıcı ve Devlet adamı Atatürk'ün gösterdiği üstün gayret ve arkasından İsviçre’de yapılan “Lozan Antlaşması'nın” getirdiği karşılıklı güven,1923-1950 yıllarında Türk-Yunan ilişkilerini olumlu yönde etkilemiş, hele Atatürk ve Venizelos zamanında Balkanlar'da istikrarın sağlanmasında öncü rolü oynamış, fakat bu dönem fazla uzun sürmemiştir.Soğuk savaş yıllarında ve Türkiye’nin yaşadığı Demokrasi çatışmalarında özellikle 27.Mayıs.1960 öncesi ve sonrasında Kıbrıs’ta ABD ve müttefiki İngiltere tarafından Kıbrıslı Rumlara verilen tavizler ve oynanan Pentagon oyunları ile Kıbrıs Türkü ile Kıbrıs Rum’u arasında çıkan çatışmalarda 1963 yılında Türk Hava Kuvvetlerimiz Adayı bombalamış hatta Plt.Yzb.Cengiz Topel’in uçağı Rumlar tarafından açılan uçaksavar ateşiyle düşürülmüş ve kendisi paraşütle canlı inmesine rağmen Rumlar tarafından yakalanarak oracıkta linçle şehit edilmiştir.

1963 yılında ABD’nin Başkanı olan Lyndon By Johnson tarafından T.C.Başbakanı İsmet İnönü’ye yazılan meşhur mektupla NATO silahlarının ABD ait olduğundan Kıbrısta kullanamayacağımız açıklanmıştı.Bu mektuba cevap veren merhum eski Cumhurbaşkanı ve Başbakanlardan İsmet İnönü ise “Dünya bir gün yeniden kurulur ve T.C.gene yerini alır” demişti. Türk Ordusunun bu şekilde engellenmesi o zaman bir NATO üyesi olan Yunanistan ve Ada Rumlarını çok sevindirmiş ancak aradan geçen yıllarda Yeşil Adanın yaşadığı olaylarla 1974 yılında bu kez Kıbrıs Devletinin Cumhurbaşkanı olan Papaz Makarios’a karşı yapılan komünist askeri darbenin sonucunda Garantörlük anlaşması uyarınca Merhum Başbakan Ecevit tarafından Adaya yapılan Kıbrıs Barış Harekatı sonucunda yaşanan çatışmalarla Adaya Barış gelmiş ve KKTC devleti kurulmuştur. Ama Yunanistan’da yaşayan hakları Lozan'da garanti altına alınan Batı-Trakya Türkü üzerinde salt Türk olduklarından birdenbire baskılar artmıştır.İşte bu tarihsel süreçte Yunanistan birdenbire o günlerde başlayan bugünde devam eden asimilasyon politikasını tekrar uygulamaya koymuş ve Batı Trakya’da yaşayan Misak-ı Milli sınırlarımız dışında kalan özbeöz Türklerin birçok insan hakları gasp edilmiş Kıbrıs sorununun çözülmemesini yüzünden bugünde gasp edilmektedir.Aslında Türk ve Yunan halkları arasında asla olmayan düşmanlık maalesef gelmiş geçmiş tüm Yunan Hükümetlerince her zaman yaratılmış Batı-Trakya’da yaşayan Türkler tamamen yok edilmek istenmiştir.Ne var ki Lozan'da yapılan görüşmelerde ve anlaşmada Batı Trakya konusunda bazı güvenceler sağlandığından bunu başaramayan arkasından AB üyesi olan Yunanistan şimdi hiç başaramayacaktır.Gerçi 1999da Marmara ve Yunanistan’da yaşanan depremlerle iki ülke karşılıklı iyi niyetle birbirlerine yardım etmiş ve insani ilişkilerini kuvvetlendirmiş olup zaman içinde gözle görülür dostluklar yaşanmıştır.

Günümüzde Yunanistan sınırları içinde, büyük bir çoğunluğu Doğu Trakya’nın devamı olan ve Meriç’ten Karasu’ya kadar uzanan kuzeyde Bulgaristan’ın Rodop Dağlarının sınır olduğuBatı-Trakya'da Rodop eyaletinde Xsanti= İskeçe Komotini= Gümülcine Alexsandrapolis= Dedeeğaç şehirleri ve köylerinde her ne kadar nüfus sayımı sonuçları gizli tutulsa da yaklaşık 100.000 Dini Müslüman Irkı “Türk” olan azınlık yaşamaktadır.Türk azınlığın statüsünü halen 1923 Lozan Barış Anlaşmasının belirlediği ölçütler oluşturmaktadır. Ancak bugün AB. üyesi olan Yunanistan her vesile ile Türkiye’ye karşı bilinen sorunları çıkartan medeniyetin beşiği olduğunu iddia eden AB. ve Emperyalist Devletlerin şımarık çocuğu tarafından yapılan uygulamada insan hakları bir kenara itilerek gündelik hayatın her aşamasında Türklere karşı ayrımcılık hakim duruma getirilmiştir.

Özellikle 1957'den itibaren başlayan YeşilAda sorunu ve Enosis=İlhak planlarıyla Yunan Hükümetlerinin Milli Politikası olarak artarak uygulanan ayrımcı ve baskıcı politikalar bilhassa “1974 Kıbrıs Barış Harekatıyla” zirve yapmış hele her zaman Türkiye’ye karşı fırsat kollayan Yunanistan 12.Eylül.1980 harekatını fırsat bilip o günlerden sonra Batı Trakya Türk azınlığın insan haklarını tamamen elinden alınmıştır. Bütün bu haksız uygulamalarla Türk azınlıklar hangi Üniversiteyi bitirirse bitirsin yani Tıp Hukuk Mühendislik vs okusun asla devlet memuru olmadığı gibi toplumda ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedirler. İşte bu günlerde yok edilmek istenen Türklük şuuruna karşı Batı Trakyalı Liderlerden Dr Sadık Ahmet karşı çıkmıştır. Ancak O’nun şaibeli bir trafik kazasıyla ölümünden sonra Batı Trakya Türkleri çok daha zor günler geçirmiştir.Bu durum Ağustos 1999 da Büyük Marmara Depremi ve hemen arkasından olan Atina Depremi sonrasında her iki ülkenin karşılıklı insani yardımları ile birdenbire şekil değiştirmiş ve iki komşu Ülke birbirini anlamada ve sorunlarının diyalog yolu çözülmesinde çok önemli yol almışlardır. Özelliklede dönemin PASOK Hükümetinin Başbakanı olan Andreas Papaandreu'nun Dışişleri Bakanı olduğu bu yıllarda Dışişleri Bakanımız merhum Dışişleri Bakanımız İsmail Cem ile yaptıkları görüşmelerde sorunların yumuşaması ve dostluk anlayış ilişkilerinin artması sağlanmıştır.Batı Trakya Müslüman Türk azınlığı yıllar boyunca süre gelen tüm haksız uygulamaların bir gün son bulacağı düşüncesiyle suskunluğunu hiç bir zaman bozmamıştır.

Yunanistan Yüksek mahkemesinin 1983 yılında Batı-Trakya'da birdenbire yarattığı bir sorunla Yunanistan’da “Türk” yoktur sadece “Müslüman” vardır gerekçesiyle verdiği kararla Türklere ait tüm derneklerin kapatılması kararı Batı-Trakya Müslüman Türk azınlığı mensupları açısından Milli kimlikleri Yunan devleti tarafından inkar edilmesi anlamına gelmiş ve tarih boyunca dünyanın hiç bir yerinde böyle bir hakarete boyun eğmemiş olan Türk insanında suskunluğunu daha fazla götürmemiş ve Batı-Trakya’da bu karara karşı yaptıkları direniş hareketleri kan dökülerek bastırılmış, bazı Fanatik Yunan milliyetçilerinin Yunan polisi tarafından desteklenmesiyle Türklere ait işyerleri ve tüm malları ateşe verilmiş sokaklarda yakaladıkları soydaşlarımı dövmüşler ve hatta bir kişinin ağır yaralanarak ölümüne neden olmuşlardır.Bütün bu olaylar Dünyanın gözü önünde yaşanırken ikiyüzlü AB. Ülkelerinden hiç ses çıkmamıştır.

Günümüzde Türkiye'de Heybeliada Ruhban Okulunun açılıp açılmaması tartışmaları son zamanlarda devam ederken nedense hiç kimse Lozan Antlaşması'na göre kendi eğitim kurumlarını kurma ve öğretmenini tayin etme hakkı bulunan Batı-Trakya Türk toplumunun yıllardan beri yaşadıkları eğitim sorunlarını nedense görmemektedir. Oysa sistematik bir şekilde Batı-Trakya Türkleri "cahil bırakılma" uygulamaları ile karşı karşıya bulunmaktadır. Türk Toplumunun orada doğup büyüyen gençleri yetişen Türk çocuklarının çağdaş eğitimden yararlanmasını sağlamak amacı ile imzalanan 1953 ve 1968 Türk-Yunan Eğitim Anlaşmaları ve Protokolü maalesef kağıt üstünde kalmış bilinen nedenlerle uygulanmamaktadır. Oysa bu anlaşma çerçevesinde eğitim hakları olduğu halde Türk çocuklarının okuduğu İlk ve Orta dereceli Okullarda öğretmen sıkıntısı, kitap sıkıntısı,araç gereç sıkıntısı bina sıkıntısı hızla artmış halada özellikle Batı Trakya'da köylerinde İlköğretim ve Ortaöğretim okulları yerine Türk çocuklarının Yunan Okullarına gitmesi teşvik edilmektedir.İskeçe'de ve Gümülcine'de halen var olan iki Devlet azınlık Lisesi ve bir özel Lisesi yetersiz kalmakta bu okullarda okumak isteyenlere kontenjan sayısı kadar öğrenci alınacağından bahisle eğitim hakları engellenmektedir. Bunun sebebi İstanbul’da bulunan Beyoğlu Zağrofyan Rum Lisesi ile Fener Balat Rum Lisesinde azınlık öğrencilerinin sayısının çok düşmesi nedeniyle kapanmaları söz konusu olduğundan karşılığı olan İskeçe ve Gümülcine Türk Azınlık Liselerinde kapatılmak istenmektedir.

İskeçe'de ve Gümülcine'de Türk azınlığın yaşadığı birçok belki de en büyük sorunu eğitimdir. Yunanistan ile Türkiye arasında 1953 yılında D.P.Hükümeti zamanında varılan bir mutabakat çerçevesinde özelliklede Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın Batı-Trakya ziyaretlerinde Gümülcine’de adını taşıyan bir Lise açılmıştır.İki ülke M.E.B. tarafından her yıl karşılıklı olarak Batı-Trakya ve İstanbul'a azınlıkların eğitimi için o zaman sayısı 25 olan İlk ve Orta öğretim öğretmeni gönderilmesi öngörülmüş daha sonra 1955 yılında öğretmen sayısı 35'e çıkartılmıştır. Ancak, aradan geçen süre zarfında Yunanistan, Batı-Trakya Azınlık okullarına Türkiye'den gönderilecek öğretmen sayısını nedense giderek azaltmış ve sadece 16 sayıda öğretmen için vize vermeye başlamıştır. Günümüzde ise vize verilse dahi bu okullarda görevli öğretmenler ülkeye bilerek geç sokularak azınlık öğrencilerin eğitim ve öğrenim hakları bazı basit ayak oyunlarıyla yok edilmektedir.Batı Trakya Köy okullarında eskiden Türkiye'de Öğretmen Okullarından mezun olmuş “Türk asıllı” Yunan vatandaşı öğretmenler görev yaparken zaman içinde çeşitli nedenlerle(emekli,ölüm,istifa vs.)bu öğretmenlerin sayısı azalmış bugün hiç kalmamıştır.Bu boşluğu doldurmak için Yunan M.E.B. bilinçli bir çalışma ile aslen Pomak soyundan gelen ve dağ köylerinde yaşayan azınlık insanımızın çocuklarını önce yatılı olarak Gümülcine’de İmam Hatip Lisesi benzeri bir okul olan Medrese de okutmakta buradan mezun olanları da sözüm ona Yüksek Öğretim veriyoruz taktiği ile Selanik’te açılan Dini Eğitim Akademisinden mezun olanların eline bırakmaktadır.Bu okuldan mezun olanların “Türk” kavramını unuttuğu gibi görev verilerek gittiği yerlerde Türk öğrencilere siz Türk değilsiniz Pomaksınız ve Müslümansınız diyerek bölmektedirler. Günümüzde hala yaşanan bu olaylarla Batı Trakya Türklüğünün eğitim yolu ile yok edilmesi başarılı olmamış azınlık evlatları İngiltere Fransa Almanya Avustralya Amerika Türkiye vs. değişik ülkelerdeki Üniversitelerden mezun olup vatanlarına dönerek haklarını almak uğrundaki mücadelelerine yasal yollardan devam ederek birçok davayı kazanmışlardır. Son olarak İsviçre’de ki İnsan Hakları Mahkemesinden Batı-Trakya’da Türk ismi olduğu kararını alan bu insanlar Yunanistan’da eğer gerçek bir demokrasi varsa bu kararı uygulaması ve Türk isminin geri verilmesini beklemektedirler.İnancım odur ki Yunan Hükümetinin olumlu yaklaşımları sonucunda Türk Yunan dostluğu tıpkı Atatürk ve Venizelos döneminde olduğu gibi yeniden doğacaktır.

Hiç yorum yok: